Hira: Kaçış Değil, Bir Varış




Bugün Nur Dağına çıktım. Hira mağarasına kadar ulaştım ancak içeri girmedim. Peygamber Efendimiz’in inzivaya çekildiği bu mübarek mekân, maalesef ziyaretçilerin telaşıyla huzurunu yitirmiş gibiydi. İnsanlar mağarayı görmek için bir araya gelmişti, ancak bu izdiham mekânın ruhuna pek yakışmıyordu. Bu yüzden, geride durmayı tercih ettim.

Bu yolculuğun dini bir zorunluluğu yok. Amacım, peygamberin inzivaya çekildiği ve ilk ayetin indiği yeri görmek ve yolculuğu bir nebze olsun yaşamak istedim. 

Bu yolculuk, O'nunkiyle kıyaslanamaz elbette. Bugün Nur Dağı’nın eteği, modern dünyanın izlerini taşıyor: onlarca mağaza ve restoranın sıralandığı, neredeyse bir alışveriş merkezi haline gelmiş bir alan var. Elbette bu görüntü, Peygamber Efendimiz’in o sade ve sessiz inziva hayatıyla keskin bir tezat oluşturuyor. Kayalardan merdivenler yapılmış, patika düzenlenmiş. Zaten Mekke’nin merkezinden Nur Dağı’nın eteğine kadar taksiyle geliniyor. Buna rağmen dağın eteğinden zirvesine ulaşmam bir buçuk saat sürdü. Ancak O’nun yolu böyle kolay değildi. Her adımda Peygamber Efendimiz’in bu zorlu yolu ne büyük bir sabır ve teslimiyetle yürüdüğünü hissettim.  

Henüz mağara yolunu tırmanmaya çalışırken Peygamberimizi bu yola iten kaçışı düşündüm. İlk vahiyden öncesinde cahiliyeden kaçarken, vahiy sonrasında zorluklardan kaçıyordu sanki. Ancak dağın tepesine yaklaştıkça fikrim değişti. Bu bir kaçış değildi; bilakis bir varıştı. Sanki o dar patikalar, insanı kendine, özüne ve Rabb’ine yaklaştırmak için tasarlanmış gibiydi. Diğerlerinden uzaklaşırken, kendine varıyordu. Kendine varmaktan da öte, şah damarından daha yakın olan Rabb’ine yaklaşıyordu.

Nur Dağı’ndan inerken, bu yolculuğun yalnızca fiziksel bir tırmanış olmadığını anladım. Bu yol, insanı sadece bir mağaraya değil, ruhunun derinliklerine götürüyordu. Her adımda Peygamber Efendimiz’in sabrını, teslimiyetini ve Rabb’ine olan derin bağını daha iyi hissettim. Bu yolculuk bir kaçış değil, hakikate giden bir varıştı. Ve belki de bu yüzden Hira, sadece bir mağara değil; bir dönüşümün başladığı mukaddes bir kapıydı.