Yola Çıkmadan Önce

 

Saatler geçti gitti ve zihnim hâlâ susmak bilmiyor. Uykusuzlukla mücadele ederken, asıl savaşın içimdeki teslimiyet eksikliği olduğunu fark ediyorum. Bu gece uyumalıydım. Hayır, bu gece uyumalıyım! Henüz geceye varmadık, ama bitkin bedenim, durmak bilmeyen zihnime dinlenmesi gerektiğini fısıldıyor. Kendimi hastalıklara teslim etmemek için verdiğim savaşta her seferinde yeniliyor ve uykusuz gecelere teslim oluyorum. 

Yorulmuşluğum beni daha da yoruyor, içimde birikiyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar dinmek bilmiyor.

Oysa hasta olmanın ötesinde, heyecan ve neşe dolu olmam gerekirdi. Çünkü yarın, hatta birkaç saat içinde uzun bir yola çıkacağım. Beni bekleyen bir yol var; uzun zamandır beklediğim, hayalini kurduğum bir yol. Şimdi ise beklemeye tahammül edemiyorum. Sabırla ve teslimiyetle sınandığımı hissediyorum. Bu yol, bana yalnızca mesafeleri değil, içimdeki sınavları da hatırlatıyor.

Mustafa'nın konuşması ve yüzündeki sükunet aklıma geliyor. Onun duruşunda gördüğüm o derin teslimiyet beni o günden beri düşündürüyor. İçindeki o dinginliğin kaynağı neydi? Nasıl oluyor da, sert dalgalara karşı bu kadar güçlü ve sakin durabiliyordu? Onun yüzündeki dinginliği gördüğümde, kendi içimdeki fırtınaları daha iyi fark ettim. Teslimiyet bende neden eksikti? Sabırla sınanmak neden beni bu kadar yoruyordu? İçimdeki bu eksikliği doldurmayı öğrenmeliydim, çünkü tevekkül yalnızca bir duygu değil, bir yoldu.

Safa ile Merve arasında yürüyeceğim sırada bu sorularıma cevap bulmayı diliyorum. Hz. Hacer’i anlamak istiyorum en çok. Rabbinin emrine boyun eğip çölün ortasında kalmayı kabul eden, ama evladı ağladığında kuru topraktan bir damla su bulma ümidiyle yanıp tutuşan o kadını. Tevekkülün en saf haliydi onunki. Teslim olmuştu, ama bu teslimiyet onun çabalarını durdurmamıştı. Çöl sıcağı altında bir anne olarak kuru toprakta su arayan Hz. Hacer’in tevekkülü, bir bekleyiş değil; dualarla yoğrulmuş bir çabaydı. O, teslimiyetin yalnızca durmayı değil, harekete geçmeyi de gerektirdiğini gösteriyordu. İşte ben bunu görebiliyor olsam da, hayatımda yaşatamıyorum. 

Sanki Mustafa’nın yüzündeki teslimiyet de bu çabayla yoğrulmuş gibiydi. Sakinliği, bekleyiş içinde değil, hareketteydi. Bende en çok teslimiyet, tevekkül ve sabır doldurmak istiyorum heybeme. Çünkü beni bu gece uyutmayanın hastalıklardan ziyade kaygı olduğunu biliyorum. 

Halbuki yolcu olmayı seviyorum. Yolda olmayı seviyorum. Yollarla aramda hep bir bağ hissetmişimdir; onlar da beni taşıdığı kadar ruhumu dinler gibidir. 

Umuyorum ki bu yol, bana yalnızca mesafeleri değil, teslimiyetin ve tevekkülün sınırlarını da öğretecek. Tıpkı Hz. Hacer’in çöl ortasında yürüdüğü gibi, ben de sabırla ve kararlılıkla kendi içsel çölümde yürüyeceğim.

https://open.spotify.com/track/3AZ1Atpki6yJY8h5iFBALj?si=rFoQcW6XTFKgmyNinzVRUg