to her - IV
Tezimin kodlamalarını düzenlemek için açtım bilgisayarımı ama fark ettim ki sana yazmayı özlemişim. Sana yazmaya ihtiyaç duyuyorum bazen. Aslında ben henüz sana yazmadan günler öncesinde zihnimde seninle konuşuyor ve konuşuyorum. Sonra bir yerde, kelimeler yazıya dönüşüyor. Sana bahsetmek istediğim çok şey var. Hangi birinden başlamam gerektiğini bilmiyorum. Hangisi daha önemli? Aslında hiçbiri…
Bir dergide yazarlığa başladım. İlk defa bir yere bağlı olarak üretken yazacağım. Bir ay sürem vardı, ama geriye beş gün kalmış ve ben daha yeni başlıyorum. Yeni Nesil Ne Talep Ediyor, diye soracak ve bunun yanıtını bulmaya çalışacağım. Ne dersin, iyi bir şeyler çıkar mı sence? Çıkmazsa yani yazamazsam ayrılmayı düşünüyorum dergiden. Kabul süreci zordu ama eğer yazamıyorsam neden kalayım ki? Hem whatsap bildirimleri hiç susmuyor.
Kadın hakları dışında bir insan hakları inisiyatifine kafa yordun mu hiç? Sanmıyorum. Belki de ben bilmiyorumdur. Bugün dünyada ve ülkemde her şey karışık, karanlık… Umut bulutta da saklı değil artık. Umut, yağmursuz bir bulut gibi havada asılı; ne yağdırabiliyor ne de dağılabiliyor. Umut, kayıp! Henüz geçen gün Fikriye’ye bahsettim. Dünyada bunca zulüm yaşanırken rahat bir şekilde hayatımıza devam edemiyor oluşumuzu normal kabul etmeliyiz diye. Seyirciler olarak payımıza düşen bir acı olmalı! Seyirci olmanın da bir ağırlığı var!
Fikriye benim çok eski bir dostum. Çocukluktan. Pembe gözlüklü, beyaz tenli kız diye bilirmiş o beni. Onunla tanışıklığımızın üstüne dost olmak, zor yılların bir güzelliğiydi bana. Bu dostluğu sürdürmek ise, artık olgun iki insan oluşumuzun getirisi olmalı.
Serin bir memleketteyim. Haftasonunda kısa bir tatile çıktık ama çıkmasaydım da olurdu. Param yok, sıfırın altındayım. Parasız kalmaktan değil, birilerinden istemek zorunda kalmaktan nefret ediyorum. Aslında beni tanısan bilirdin, ben kendi parasını bu yaşa kadar çoktan kazanmaya başlamış biri olabilirdim. Ancak kadınım. Kadın olmam para kazanmam önünde bir engel.
Sana namustan bahsetmiş miydim? Evet, hatta Mattia’nın tepkilerini bile söylemiştim. Namusu anlamaya çalışmam gerekiyordu bu tez yazım sürecinde. Ama ben bazen nefret ettiğimi hissediyorum. Namustan nefret ediyorum. Babamın, görüşmecilerle aramda geçen diyaloglara bakıp işine gelen kısımları gözüme sokmasına (o, itidalli olduğuna inanır, ama eskiyi yüceltir ve yeniden nefret eder.) karşılık nasıl bir şekilde bu tezi yazmam gerektiğini bilemiyorum sanki. Ancak merak etme ben korkumu da, nefretimi de yalnızca serpiştireceğim. Epoche bir ütopyadır sonuçta…
Bugün meşvereye gitmek istiyordum. Beni çeken bir şeyler var. Belki onu da anlatırım bir ara. Belki de anlatmam, diğer pek çok şey gibi. İnan ki, bu defa anlatmayı pek istemiyorum. Ne zaman bir şeyleri çok istesem olmaz biliyor musun? Tıpkı bu akşam oraya gitmek istemem gibi. Yıldızkent’e gideceklermiş, araba lazımdı ve ben gitmek istediğimi söylediğimde çoktan yer kalmamıştı. Gidenlerin çoğunun arabası yok. Ben ise araba sürmekten değilde, trafiğe çıkmaktan korkuyorum. Bu yüzden ehliyet almıyorum. Sen olsan çoktan halletmiş olurdun. Hayal edebiliyorum; üstü açık zarif bir arabada uçuşan fuların ve kocaman bir gülümsemeyle, özgüvenle ilerliyorsun.
Ah birde, yeni bir doktorla tanıştım. Daha odasına girmeden başını kaldırıp kapısının önünde bekleyen hastalara baktı ve günaydın dedi. Bu hareketini sevdim. Sonuçlarım ve diğer doktorların görüşleri hakkında konuştuk. Yeni bir test istemiyorum, dedim. Nefes alamadığımı hissettim. Oysa odanın penceresi açıktı ve bu şehrin tertemiz bir havası var. Sakin olmamı ve dert etmememi söyledi. Yine de odasından çıkınca ağlamama engel olamadım, olmadım. Ağlamaya ihtiyacım vardı. Annemi aradım. Doktorun söylediklerini anlattım ve kapatınca devam ettim ağlamaya. Hiç kimseye ve anneme fark ettirmeden. Gökçe’ye anlattım ama ağlamadan. Yalnızca kendimden yorulduğumu söyledim. En olmayacak kişiden yorulmuşsun, dedi. Gökçe’yi ve doğru sözlerini seviyorum. Ancak sadece gülen bir emoji attım ona. Öyle ki gülmekten ağlayan bir emoji, ne ironi ama! İroni mi? Hayır. Yalnızca bugünümüzün çaresizliğine rengârenk bir filtreydi.