Dünya Çapında Gençlik Hareketleri: Yeni Nesil Ne Talep Ediyor?

 genç

Söylenti Dergisinde 12 Mayıs 2025 tarihinde yayınlanmıştır. 

“Gençlik, her zaman devrimci bir sınıftır.”
Antonio Gramsci

Dünya yanıyor ama gençlik susmuyor! Yeni nesil sadece gelecek istemiyor, geleceği yeniden yazıyor. İklim adaleti, özgürlük, eşitlik ve dijital haklar… Gençler sokakta, sosyal medyada, sınıfta ve her yerde direniyor. Onlar için devrim artık bir hashtag kadar yakın! Bu yazıda dünyanın dört bir yanındaki gençlik hareketlerinin nabzını tutuyor, gençlerin ne istediklerini, nasıl savaştıklarını ve neden artık hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını anlatıyoruz.

Ne Yaş Ne Sınır: Gençlik Kime Denir?

Gençlik, zaman içerisinde kendine özgü özellikleri ve potansiyelleri ile ayrı bir toplumsal kategori olarak tanımlanmıştır (Yücel ve Buz, 2023). Ancak bu kategori, sabit ve evrensel değildir. Örneğin, farklı kültürel yapılara sahip toplumlar ya da Avrupa Birliği gibi çok uluslu birlikler için ortak bir gençlik tanımı oluşturmak güçtür. Bu bağlamda yalnızca yaş aralığına dayanan bir tanım, gençliği anlamak için yetersiz kalır. Gençlik, yaşadığı toplumun ekonomik, kültürel vesiyasal dinamikleriyle şekillenen bir süreçtir.

Tarihsel olarak gençlik, doğrudan çocukluktan yetişkinliğe geçişi esas alan geleneksel toplum yapıları tarafından büyük ölçüde göz ardı edilmiştir (Yücel ve Buz, 2023; Sarıçayır, 2009). Özellikle tarım toplumlarında çocuklar, aile ekonomisinin bir parçası olarak erken yaşlardan itibaren üretime katılır; bu nedenle gençliğe özgü ayrı bir toplumsal evre tanınmazdı. Ancak sanayileşmeyle bu dinamik değişmiş, üretim sürecinde artan uzmanlaşma ihtiyacı eğitim kurumlarının önemini artırmış ve böylece çocukların iş gücüne erken katılımı ertelenmiştir.

Sanayileyşmeyle gelen dönüşüm, bireyin çocukluktan doğrudan yetişkinliğe geçmediği, bunun yerine eğitim, sosyalizasyon vekimlik inşası süreçlerini içeren yeni bir ara evreye ihtiyaç duyulduğu anlayışını beraberinde getirmiştir. Gençliğin bu şekilde görünürlük kazanmasında yalnızca üretim ilişkileri değil, aynı zamanda ortalama yaşam süresinin uzaması da etkili olmuştur. Sonuç olarak gençlik hem zaman açısından uzayan hem de içerik bakımından derinleşen; biyolojik olmaktan çok kültürel, ekonomik ve siyasal anlamlar taşıyan özgün bir toplumsal evreye dönüşmüştür.

Gençliğin Politik Önemi

Günümüzde gençlik, yalnızca geleceğin taşıyıcısı değil; aynı zamanda bugünün toplumsal ve siyasal öznesidir. Özellikle Aydınlanmasonrası dönemde güç kazanan bu anlayış, gençlerin özgürlük, eşitlik, sosyal adalet ve çevresel duyarlılık gibi evrensel değerlere yönelik taleplerini daha görünür ve etkili kılmıştır (Erdoğan, 2013). Bu bağlamda gençlik, mevcut siyasal sistemlerin dönüşümünde kayda değer bir potansiyele sahiptir.

Mevcut potansiyele rağmen gençlerin geleneksel siyasal yapılara olan mesafesi belirgin biçimde artmıştır. Parlamentolar, siyasi partiler ve seçim süreçleri, gençler tarafından genellikle etkisiz, yozlaşmış ve yaşlı kuşakların çıkarlarına hizmet eden mekanizmalar olarak algılanmaktadır (Erdoğan, 2013). Bu algı, siyasetin “kirli” ve güvenilmez bir alan olduğu yönündeki yaygın kanaatle örtüşmektedir. Gençlerin siyaseti, kişisel çıkar peşinde koşan ve samimiyetsiz figürlerin mecrası olarak görmeleri, temsil mekanizmalarına olan güvenlerini ciddi ölçüde sarsmaktadır.

Gençlerin zaman içinde yaşadığı durumu çelişkili kılan unsur ise şudur: Gençler siyasetten uzaklaşmış gibi dursa da aksine politikleşmişlerdir (Yücel ve Buz, 2023). Yaşadıkları ekonomik belirsizlikler, işsizlik, gelecek kaygısı ve küresel krizler nedeniyle siyasetin hayatlarına doğrudan etki ettiğini açık biçimde deneyimlemektedirler. Bu nedenle güncel gelişmeleri takip etmekte, kendi yaşamlarını etkileyen karar süreçlerine dair farkındalık geliştirmekte ve görüşlerini çoğunlukla dijital mecralar aracılığıyla ifade etmektedirler (Cender ve Kuş, 2024; Duman, 2012). Yani gençler, siyasal katılımın sadece sandıkla sınırlı olmadığını bilmekte; dijital kampanyalar, sosyal medya eylemleri, üniversite forumları ve sokak protestoları gibi alanlarda aktif roller üstlenmektedir.

Yeni siyasal farkındalık biçimleri, geleneksel kurumsal yapılar tarafından yeterince tanınmamakta ya da kapsanmamaktadır. Gençler, karar alma süreçlerine dahil edilmediklerini, fikirlerinin dikkate alınmadığını hissetmekte ve bu durum onları mevcut sistemin dışında konumlandırmaktadır. Bu dışlanmışlık hissi, hem temsil krizini derinleştirmekte hem de gençlerin siyasal sisteme olan inançlarını zedelemektedir. Üniversite mezunu olmasına rağmen iş bulamayan ve yaşamını kurmakta zorlanan bir gencin, yalnızca bireysel değil, yapısal sorunlara yönelik eleştiriler geliştirmesi kaçınılmazdır. Bu bağlamda gençlik, pasif bir bekleyici değil; sistemin yeniden inşasında söz ve sorumluluk sahibi olmayı talep eden aktif bir özne olarak karşımıza çıkmaktadır.

Ne İstiyor Bu Gençler?

Küresel ölçekte gençlerin talepleri şaşırtıcı biçimde benzer ve nettir: iklim adaletitoplumsal eşitlikifade özgürlüğüdijital haklar ve en temelinde güvenli bir gelecek. Ancak bu talepler, mevcut siyasal yapılar tarafından ya duymazdan gelinmekte ya da yalnızca sembolik düzeyde karşılık bulmaktadır. Greta Thunberg’in başlattığı Fridays for Future, yalnızca bir çevre hareketi değil, çağımızın en derin krizlerinden biri olan temsiliyet sorununa karşı yükselen uluslararası bir gençlik manifestosudur.

İklim krizine karşı ses yükselten Batılı gençler, karbon emisyonlarının düşürülmesi, yenilenebilir enerjiye geçiş ve sürdürülebilir ekonomi çağrıları yaparken; Nijerya, Bangladeş veya Pasifik adaları gibi Güney Küre’deki gençlik ise iklim adaleti talebini iklim tazminatı gibi doğrudan ve tarihsel sorumluluk çağrılarıyla şekillendiriyor. Bu, yalnızca doğayı değil, sömürge sonrası yapısal eşitsizlikleri de hedef alan politik bir mücadeledir. Aynı şekilde, küresel ölçekte iklim apartheid’i (Girard, 2019) kavramı giderek daha görünür hale geliyor: Zengin ülkeler iklim krizine neden olurken bedelini yoksul ülkelerdeki gençler ödüyor. Bu yapısal adaletsizlik, yeni kuşağın yalnızca çevresel değil, ekonomik ve siyasal bir devrim talebiyle sokakta olmasının en temel nedenlerinden biri.

Hong Kong’da özgürlük için sokaklardan çekilmeyen gençler (Maizland ve Fong, 2021), İran’da kadınlar için hayatlarını riske atan kuşaklar (Şafak, 2022) ve #MahsaAmini etiketinin tüm dünyada ses bulması, Polonya’da kürtaj yasaklarına karşı örgütlenenler (Sokolowski, 2022), Şili’de eşitsizlik karşısında direnenler (Akgemci, 2015) ya da Nijerya’daki EndSARS protestoları (Jones, 2015) hep aynı cümleyi haykırmaktadır: Bizi duymuyorsunuz, o zaman biz bağıracağız.

İklim aktivizmiyle şekillenen küresel dayanışma, Filistin direnişinde de kendini gösterdi. Gençler, birbirinden kopuk gibi görünen mücadeleleri “adalet” ortak paydasında birleştiriyor. 2023’te başlayan ve devam eden Gazze’de yaşananlara karşı dünyanın dört bir yanında ayağa kalkan üniversite öğrencileri, kampüslerde kurdukları dayanışma kamplarıyla, sosyal medyadaki örgütlü çağrılarıyla, seslerini duyurmuşlardır. Bu hareketin, gençliğin yalnızca kendi geleceği için değil, küresel vicdan için de sorumluluk üstlendiğinin en güçlü göstergelerinden biri olduğunu düşünüyorum.

Türkiye’de de benzer bir tablo mevcuttur. Gençlerin kurumsal siyasete ilgisi azalsa da, sokakta, kampüste ve dijital alanda varlıkları giderek güçleniyor. Gezi Direnişi (Özinanır, 2013), Boğaziçiprotestoları (Şimşek, 2025), çevresel hareketler, toplumsal cinsiyet eşitliği talepleri ve sosyal medya kampanyaları; gençliğin siyasete yalnızca izleyici değil, özne olarak katıldığını kanıtlıyor. Yeni nesil, sadece oy vererek değil, yaşamın her alanında “aktif vatandaşlık” pratiğiyle sürece dahil olmak istiyor. Gençler artık temsil edilmek değil, duyulmak, görülmek ve birlikte karar almak istiyor.

Bugünün gençleri yalnızca geleceği talep etmiyor; onu yeniden tasarlıyor. Talepleri ise soyut değil, son derece somut: Fosil yakıt sübvansiyonlarının sonlandırılması, yeşil iş garantisi, Meta ve TikTok gibi platformların genç verilerini satmasının yasaklanması, iklim tazminatı, nitelikli istihdam, güvenceli yaşam, ifade özgürlüğü, ve yalnızca temsil edilen değil, karar alan bireyler olmak.

Gençlerin kurumsal siyasete dair hayal kırıklığı, sayılarla da destekleniyor: OECD verilerine göre gençlerin %65’i “siyasi partilerin ihtiyaçlarını görmezden geldiğini” belirtiyor. Bu oran, yalnızca bir temsiliyet krizini değil, sistemsel bir temsil tıkanmasını gösteriyor. Gençler parlamenter siyasete olan güvenini yitiriyor ama politik ilgisini değil. Aksine, dijital mecralarda ve sokaklarda yeni bir siyaset dili kuruyorlar.