En Mutlu An

 Dedem kısık gözleri ile evin açık kapısından sonbaharın gelmiş olduğu bahçeye bakarken, benim gözümde bir ömür portresini andırıyordu. Zayıf yüzünde katmanlara dönüşmüş olan her bir kırışık ne kadar çok hikayeye şahitti acaba? Yine aynı yüzde beliren yeşil damarlar ne gibi sinirlerin birikmesinden ötürü acı çekmişti? Kahve ve yeşil renklerinden oluşan ela gözlerinden ne kadar çok gözyaşı süzülmüş, ne gibi acılara seyirci kalmıştı? Seksen küsür yıl… Dile kolay, sekseni aşan bir ömür… 

Gözleri bana doğru kaydı ve onu izlediğimi fark etti. Gülümsedim oda yaşlı yüzündeki tüm mimikleri kullanarak bana karşılık verdi. “Bir şey sorabilir miyim?” dedim.

Meraklı biri olduğumu biliyordu… Birkaç gündür süren sorularımdan onun gibi anlatmayı seven bir adamı bile bıktırmıştım galiba. O bir şeyler anlattığında yorum yapmıyor, sözünü kesmiyor ve sadece dikkatle dinliyordum. Hâlbuki o sohbet tarzında konuşmayı daha çok seviyordu. Lakin onun yanında geçirdiğim süreyi kendi sözcüklerimle heba etmek istemiyordum. Ondan dinlediğim her sözün altın değeri vardı benim yanımda. Biraz yorulmuş ama beni kırmak istemeyen bir tavırla; “Sor bakayım hele…” dedi.

“Seksen küsür yıldır bu dünyada geçirdiğin en mutlu anın neydi?” diye sordum büyük bir heyecanla. 

Başını önüne eğdi ama mahzun bir eğiliş değildi. Düşünmek adına halının karışık desenlerinde kaybolmayı tercih etmişti. Ben onu büyük bir merak ve dikkatle izlerken yanımda oturan nenem elimi tuttu. İkimizin elleri birleşince hayatın anlamını ortaya çıkaran bir tablo oluşmuştu sanki. Genç, ince ve pürüzsüz elin yanı sıra kırışık, yaşlı ve dolgun bir el… “Onun en mutlu anı, ne zaman ki ben gelin geldim onun hayatında oldum o andır. Değil mi Haci? Çilesini, derdini üstlendim… Hayatının bir parçası oldum…” dedi ve sonra dedeme baktı, nenemin bu kendinden emin halleri beni çok şaşırtıyordu ve kesinlikle ona çekmemiştim bu konuda. Dedem ise halıdaki desenlerde kaybolmuştu. “Değil mi Haci?”diye tekrar etti. Bu anı yüzümde oluşan tuhaf gülümseme ile izliyordum.  

Dedem başını ağır ağır sallarken neneme, ömür dostuna gülümsüyordu. Ardından yavaşça bana doğru döndü. “İnsan ne zaman kalabalık olduysa, birlik olduysa mutluluk oradadır. Birlik, dirliktir… Tek başına insan, mutlu olamaz. Ne para, ne sağlık, ne de başka bir şey insana mutluluk vermez. Mutlu olmak isteyen insan ailesiyle, dostuyla olacak. Ne diyorlar şimdi ona? Takım ruhu, takım ruhu…”